Genç Cumhuriyetin Öğretmenlere İlham Veren Yazarı: ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR
Köylerde on altı yıl öğretmenlik yapan babamın kitaplığında özel bir yeri olan şu kitaplar, belleğimde ne derin izler bırakmış: Toprak Uyanırsa, Suyu Arayan Adam.
Yıllar sonra Toprak Uyanırsa’yı yeniden okuduğumda roman kahramanıyla babamın yaşamının, ne çok benzediğini görmek heyecan vericiydi. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, o öğretmenlerin arasında onların anılarını dinlemekle geçti.
Köy Enstitülerinin mimarı “İsmail Hakkı Tonguç’a ve bütün yurt sathına yayılmış mücahit eğitim ordusuna” ithaf edilen Toprak Uyanırsa, bir anı roman. Tertemiz Türkçesiyle, insanı neşelendiren sımsıcak anlatımıyla zevkle okunuyor.
Roman, emekliliğin gelgitlerinde bunalan ve yeniden öğretmenliğe dönmek isteyen öğretmenin öyküsünü anlatır. Roman kahramanı, ikinci öğretmenliğini yapmak üzere Ankara’daki evini, eşini, torunlarını bırakıp Polatlı’nın yoksul bir köyüne, Keltepe’ye gider.
Dönem Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarıdır. Romanda zaman zaman 1950’lerin politik yapısının yansımalarını da buluruz. Demokrat Parti iktidarıyla devlet yönetiminde farklı bir rüzgarın esmeye başladığını öğretmen atamalarında ölçütlerin nasıl değiştiğini şu sözlerle dile getirir yazar: “Şimdi devir değişti hocam. Son seçimler başka bir devlet idaresi getirdi. Şimdi ne ben, hatta ne vali işlerimizin sahibiyiz… Mebus, il, ilçe, bucak başkanları şeklinde sorumsuz bir kuvvetin havada esen baskısı hükümet insanlarına dilediğini yaptırmak yolundadır.” sayfa 41
Bu sözler Ankara’da yaşayan bir emekli öğretmenin Polatlı’nın uzak bir köyüne atanışının açıklamasıdır. Doğa ve köy koşulları oldukça zorludur. Ulaşım kısıtlıdır.
İlk günler geçip öğretmen köyü, köylü de onu kabullenince aydınlanma ve kalkınma serüveni başlar: “Bu köyde ölmüş bir çamur yığını değil, soy bir maya var. Soy bir mayadan yoğrulmuş uyandırılmaya muhtaç bir insan hazinesi var. Burada ben açlığa bataklığa, sahipsizliğe rağmen, toprağını bırakmayan ona yapışan yenilen fakat geri çekilmeyen bir savaş cephesindeyim.” sayfa 77
Yazara bu sözleri söyletenler, köyde ilk karşılaştığı Sarı Çavuş, Hafız, Sığırtmaç Musa, muhtar, yatalak köy Hocası, aynı zamanda köyün önde gelenleridir. Binlerce yıllık köy geleneğiyle bu zorlu koşullarda yaşamayı beceren köyün kendi çapında öncüleri, sözü dinlenen, sayılan, danışılanları vardır. Her birinden köyün efsanelerle karışık öyküsünü ve dertlerini öğrenir. Belleğindeki Gordiyon, Frigya efsaneleriyle harmanlanır bu binlerce yıllık tarih. Yokluğun ve cehaletin kıskacında kaybolmamış insan cevheriyle bu yoksul köy onu kısa sürede esir almıştır. Köyün öncülerinin önderi olmuştur.
O, artık köydeki aydınlanma ve kalkınma imecesinin doğayla ve cehaletle savaşın tam ortasındadır. Yapacak çok işi vardır: Davar ağılına dönen köy okulunu adam etmek, öğrencileri tespit edip kaydetmek, köyü sıtmadan kırıp geçiren Sıtmabükü bataklığını kurutmak, gençlere ve yetişkinlere rehberlik etmek, köylünün ekonomik kalkınmasını sağlamak için projeler hazırlamak ve uygulamak.
Kısıtlı olanaklarla onların her derdine derman olmaya çalışır. Ruhsal çöküntünün yerini çalışmak, yaşama sevinci, umut ve coşku alır. Gündüz okuldadır; geceleri gençlere ve yetişkinlere okuma yazma öğretmekle geçer. Maaşının bir kısmını okul için harcar. Köylünün gücünü aşan sorunları ise devlet desteğiyle çözer. Onun öncülüğünde yüzyıllardır çözülmeyen ve kader olarak kabul edilen sorunlar çözülür.
Romanda yer yer eğitim, aydınlanma, ekonomik kalkınma konularında görüşlere de yer verilmiş: “Okumak, yazmak okul eğitim, bunlar amaç değil araçtır. Amaç halkın dirliğini değiştirmektir.Onu doğayla savaşında silahlandırmaktır… Yoksa orman tükenir, sular kurur, toprak akar ve insanın yaratıldığı günden beri tabiatla süregelen savaşında insan yenilirse midenin azgınlığı, kafanın değerlerini yutar, insanı hayvanlaştırabilir…” sayfa 172
Anadolu’da yüzyıllardır gelenekleriyle yaşayan ve tek önder olarak köyün hocasını gören bu köylüler çağdaş uygarlığa nasıl kavuşturulacaktır? Nasıl üretime koşulacaktır? Toprak Uyanırsa, işte bu soruların yanıtı gibidir: Bu coğrafyada, öğretmen öncülüğünde, devlet desteğiyle asker ve din adamının işbirliğiyle mucizeler yaratılabilir.
Keltepe öğretmeninin yaşamöyküsü, birçok yönden bugünün gençlerine, aydınlarına ilham verecek özellikler taşıyor.
Şevket Süreyya Aydemir kimdir?
Her devrimin bir öncü kadrosu vardır. Şevket Süreyya Aydemir, işte bu öncü kadro içinde yer alan Atatürk’ün en yakınındaki sayılı aydından biridir. O, Atamızın övgüsünü kazanmış değerli bir eğitimcidir.
Ankara Ticaret Lisesi’ni kuran ve çağdaş bir eğitim uygulayan yazara, Atamız, Cumhuriyet’in onuncu yılında takdirlerini şöyle dile getirmiştir: “Gördüklerim yüreğimi sevinç ve büyük umutla doldurdu. Türk çocuklarının yüksek kabiliyetlerine inancım tamdır… Bugün burada gördüğüm eser görülmeye ve takdir olunmaya değer en kıymetli beşarettir(müjdedir). Kıymet ve kudretini canlı eseriyle göstermiş bulunan Müdür Şevket Süreyya Bey’i takdir eder ve kendisinin daha geniş çalışma eserlerini iftiharla göreceğime olan inancımı beyan ederim...”
Atatürk’ün isteği üzerine Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile birlikte Kadro Dergisini(1932-1935) çıkaran yazar, ekonomide devletçiliği savunur. Yazarın, Atatürk dönemini inceleyen Tek Adam; İnönü dönemini inceleyen İkinci Adam; Menderes’in Dramı; Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa en bilinen eserleridir.
Kemalist felsefeyi hem yaşamında, hem de hem de tüm eserlerinde yansıtan değerli yazarımız Şevket Süreyya Aydemir’in kitaplarının arayış içindeki tüm gençler ve okurlar için bugün de ilham verici olduğunu söyleyebiliriz. Mayıs, 2017