Çoklu Eğitimin İlk Uygulamaları: Köy Enstitüleri


“Bizim suçumuz neydi, neden bu okullardan ve bu eğitimden mahrum kaldık.”

İlk kez Köy Enstitüleri hakkında bir kitap okuyan ve Tonguç’un çocuklarından biriyle, tanışan genç kız, bu sözlerle isyan etmişti.

Çok şaşkındı. Güne müzik eşliğinde halaylar çekerek başlayan, kültür derslerinden atölyelere, oradan uygulama bahçelerine koşan; senenin on bir ayında eğitimi süren, üreten, doğayla haşır neşir olduğu kadar edebiyatla, müzikle, tiyatroyla uğraşan bu öğrenciler, ne kadar şanslıydı. Bu okullar nasıl kapatılabilirdi?

Genç arkadaşım, bunu asla kabul edemiyordu. Oysa kitaplarda yer alan anılar, onları, anlatmada öyle yetersiz, öyle eksik ki...

Bu okullar kapatılmamış olsaydı çevremizde bu kadar cahil, bu kadar yobaz, bu kadar hain olmayacaktı. Babamın kuşağı gibi genç düşünceli ihtiyar delikanlıların sayısı daha çok olacaktı.

Babam Ali Susar'ın Çılgın Projeleri


Bu ihtiyar delikanlılardan biri, babam,  Ali Susar, önümüzdeki 29 Ekim’de 90 yaşına girecek. Yaşıyla ilgili sorunları dışında pırıl pırıl belleğiyle, bitmeyen uğraşlarıyla yaşlılığa meydan okuyor.

Kahvede kağıt oynayan gençlere, boş oturanlara, televizyon başında içi boş diziler izleyenlere, kitap okumayanlara, çok kızıyor.

Datça’ya dört sene önce ilk kez geldiğinde sürekli esen rüzgarı görünce rüzgar santralı kurup elektrik elde etmek fikrine kapıldı.

Denizli’ye dönünce araştırmış, projeyi kafasında netleştirmiş. İşbirliği yapacağı teknik elemanı bulmuş. Her şey tamam; fakat annemin itirazı bir de maliyetinin bütçesini aşması nedeniyle bu büyük projeyi uygulamaya geçiremedi. Annem ona kıyamadığı için bazen onun çılgın projelerini onaylamazdı, babam da sezgilerine çok güvendiği bu çilekeş fakat sadık hayat arkadaşına itiraz etmezdi.

Babamın projeleri çocukluğuna kadar uzanıyor. İlkokulda kereste biçen minik bir fabrika yaparak öğretmeninin kalbini fethetmiş. Bu proje onu Gönen Köy Enstitüsüne götüren yolu açmış. Gönen Köy Enstitüsünde kendi kemanını yapmış.

Babamın projeleri öyle çoktu ki... Hiç unutmam okuma öğrenemeyen öğrencileri için projeksiyon yapmıştı. Biz derslerimize çalışırken o da projeksiyon için şeffaf kağıtlara (jelatinlere) resimler çizer, okuma fişlerini renkli kalemlerle yazardı. Sonra evde ışıkları söndürür deney yapardı. Metrelerce şerit üzerindeki yazıları, resimleri tekrar tekrar izlemekten bıkmazdık. Projeksiyonun deneme gösterileri, ilkokulu bitiren bizler için bile eğlenceli bir seyirlikti.

Komşularımız özellikle kadınlar akşam oturmasına gelirler, ‘Ali Bey, projeksiyonu çalıştır da biz de seyredelim, derlerdi.

Denizli’de çalıştığı ilkokulun öğrencileri ‘Ali Öğretmen sınıfta sinema oynatıyormuş’ diye reklamını yapınca Milli Eğitim Müdürü babamı makamına çağırtarak projeksiyonu izlemiş, onu kutlamıştı.

Babamın projeleri, öğretmenliği süresince ders araçları konusunda yoğunlaştı. Emekli olunca ise ilgi alanı daha da genişledi. Mutfağa hassas terazi, et kıyma makinesi; kekik, biber öğütmek için makine ve daha birçok araç gereç. Onun en büyük projelerinden biri, radyo montajı oldu. 1970’li yıllarda birçok eve çantalı radyo kazandırdı.

Oturduğu evin bir balkonunu atölyeye çeviren babam bugün de zaman zaman atölyesine çekilir, yemek yemeyi bile unutur. Hala elektrikli ev aletleri bozulan komşular önce babama uğrarlar.

Şimdilerde ilgi alanı bilgisayar. Bilgisayarı seksen yaşından sonra öğrenen babam, anılarını, Bir Aydınlanma Öyküsü kitabını, bilgisayarda yazdı. En büyük zevki internetten sevdiği müzik parçalarını dinlemek. Köy Enstitüsünde söyledikleri türküleri, şarkıları, bulup dinliyor, bazen gözleri yaşarıyor.

Doksanında bile üreten, öğrenmeye doymayan, ülke sorunlarıyla ilgilenen, okumaktan asla vazgeçmeyen, her yaşta, çevreme nasıl yararlı olabilirim, diye düşünen aydınlar yetiştiren bu okulların boşluğunu hiçbir özel okul dolduramadı. Denizli,  Nisan 2014