Aç bir dünyada edebiyatın, sanatın işlevi nedir?
Gençlik yıllarıma damgasını vuran romanlardandır, Açlık*, Savaş ve Açlar*. Bu büyük eserlerde karşılaştığım “açlık” öykülerini aratmayacak birçok gerçek öyküyle öğretmenlik yaptığım Ankara’da kenti kuşatan gecekondu semtlerinde karşılaştım. Buralardan kentin merkezine akıp gelen bu çocukların en şanslıları, endüstri meslek liselerini bitirip kısa yoldan ekmek parasını kazanmak için işe atılanlardı. Bazılarıyla yıllar sonra adliye koridorlarında karşılaştım. Gasptan, elleri kelepçeliydi...
Çalıştığım endüstri meslek lisesinde daha çok gecekondu mahallelerinden gelen öğrencilerim oldu. Birçoğunun babası “serbest meslek sahibi” olarak tanıtılmıştı. Bunun “işsiz babalarının gururunu incitmemek için uydurulmuş masum bir yalan olduğunu” zaman içinde öğrenecektim.
Çalıştığım endüstri meslek lisesinde daha çok gecekondu mahallelerinden gelen öğrencilerim oldu. Birçoğunun babası “serbest meslek sahibi” olarak tanıtılmıştı. Bunun “işsiz babalarının gururunu incitmemek için uydurulmuş masum bir yalan olduğunu” zaman içinde öğrenecektim.
Bu “serbest meslek sahibi” babaların sarı benizli çocukları öğleyin yemek yemezdi, okulun bahçesinde geçirirlerdi yemek tatilini. Oyunları birbirini dövmekti. Okulda öğrenciden öğrenciye önlenemez bir şiddet uygulanırdı. Daha çok da ekonomik durumu daha iyice olanlara, öğleyin yemek yeme lüksü olanlara yönelik şiddet asla önlenemiyordu. Şiddet bazen şakayla karışık, bazen de oyun süsü verilerek uygulanıyordu. Şiddet ders aralarında sınıfta bazen de koridorlarda karşımıza çıkıyordu.
Öğretmenlerine saygıda kusur etmeyen bu çocukların neredeyse yarısı derse kitapsız, deftersiz geliyordu. Ne yaptıysam Edebiyat kitaplarını tamamlatamamıştım. Hiçbir uyarı etkili olmuyordu.
Öğretmenlerine saygıda kusur etmeyen bu çocukların neredeyse yarısı derse kitapsız, deftersiz geliyordu. Ne yaptıysam Edebiyat kitaplarını tamamlatamamıştım. Hiçbir uyarı etkili olmuyordu.
Kendimce bir çözüm buldum, eksik ders kitaplarını satın alıp çocuklara derste armağan edecektim. Kitabı olmayanları onlara hissettirmeden tespit ettim ve ertesi hafta başında derse kitapsız gelenlere dağıttım. Bir hafta zevkli dersler yaptık, fakat ertesi hafta ders kitaplarının eksildiğini fark ettim. Hem şaşırdım, hem kızdım.
Sorunu çözmek hem de merakımı gidermek için ders bitiminde sınıf başkanını çağırıp, arkadaşlarının edebiyat kitaplarını neden getirmediğini sordum. Önce konuşmak istemedi, sonra çevrede bir öğrenci olup olmadığından emin olunca, öğretmenim, kitapları satıp, kantinden yiyecek alıyorlar, dedi. Sonra da bir suç işlemiş gibi ezik hemen uzaklaştı. Arkadaşlarının bir sırrını öğretmenle paylaştığı için kendini kötü hissetmişti. İçime zehir gibi bir duygu oturdu. Nihat Genç’in satırlarındaki öfke ve isyan tüm varlığımı kapladı. O günden sonra artık kitap konusunda ısrarcı olmadım. Sınıftaki mevcut kitaplarla yetinerek ders yapmayı öğrendim. Kızmayı bıraktım. O kitapsız edebiyat derslerinin ve aç öğrencilerimin acısı hala içimdedir.
Bir gün sınıfa girer girmez bir öğrencimin gözlerinin kızarmış olduğunu fark ettim. Ders bitiminde yanıma çağırarak sorununu öğrenmek istedim. Sınıf arkadaşının kendisini hırpaladığını çekine çekine anlattı. Suçu, öğle tatilinde annesinin çantasına koyduğu sandviçi yemekmiş… İnanamadım, şiddet uygulayan öğrenciyi çağırdım, doğru olup olmadığını sordum. “Hocam o da hep yemek yiyor.” cevabını aldım. Hiç bu kadar çaresiz kaldığımı anımsamıyorum.
Bir gün sınıfa girer girmez bir öğrencimin gözlerinin kızarmış olduğunu fark ettim. Ders bitiminde yanıma çağırarak sorununu öğrenmek istedim. Sınıf arkadaşının kendisini hırpaladığını çekine çekine anlattı. Suçu, öğle tatilinde annesinin çantasına koyduğu sandviçi yemekmiş… İnanamadım, şiddet uygulayan öğrenciyi çağırdım, doğru olup olmadığını sordum. “Hocam o da hep yemek yiyor.” cevabını aldım. Hiç bu kadar çaresiz kaldığımı anımsamıyorum.
Tüm mesleki birikimim, psikoloji, sosyoloji, felsefe, edebiyat... iflas etmişti. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Kaloriferlerin yanmadığı, kış aylarında dışarıda derecelerin sıfırın altında on beşi gösterdiği günlerde okula incecik ceketlerle gelen öğrencilerim olmuştu; fakat böyle bir olayla ilk kez karşılaşıyordum.
O gün bugün düşünürüm: Aç bir dünyada edebiyatın, sanatın işlevi nedir?
Müzeyyen Susar
Açlık, roman, Knut Hamsun
Savaş ve Açlar, roman, Hasan İzzettin Dinamo
O gün bugün düşünürüm: Aç bir dünyada edebiyatın, sanatın işlevi nedir?
Müzeyyen Susar
Açlık, roman, Knut Hamsun
Savaş ve Açlar, roman, Hasan İzzettin Dinamo